‘Kültür’ Bölümü Arşivi

TÜRKMEN MUTFAĞI HAKKINDA BİLGİLER

September 20th, 2014 Tarihte admin Tarafından Kültür Bölümünde Yayınlanmıştır | Yorum Yok

Türkmen Mutfağı ete ve sebzeye dayanır. Ayrıca bu mutfakta çok da pirinç tüketilir ve Türkmenler özellikle pilavları ile ünlüdür.

Bu mutfakta ekmeğin de çok önemli bir yeri vardır. Ekmeğin, sütlüsü, yumurtalısı, yağlısı, “Petir ekmeği” gibi değişik çeşitleri yapılır.

Türkmenler günde üç öğün yerler. Geleneksel yeme alışkanlığını korumuş olan halk, sabahları genel olarak, peynir, yumurta, tereyağı, reçel ve bal yer, süt ve çay içer.

Öğle yemeğinde, salata, çorba, kızarmış veya haşlanmış et yiyen Türkmenlerin akşam yemekleri ise çok hafiftir.

Türkmenistan’da bölgeler arasında mutfak alışkanlıkları değişir. Mesela “Çerçer” yöresinde et ve meyve çok tüketilir. Hazar Denizi kıyılarında ise etten çok balık tüketilir. Aşkabat yöresinde de yine bol etli yemekler yapılır. Yarma ile pişen etler, pilavlar, şiş kebaplar, haşlamalar ve dolmalar Türkmenlerin yemeklerinin en önemlilerindendir.

Türkmenler perşembe ve cuma akşamları ölülerinin ruhu için pilav pişirirler. Dua okuyarak kaybettikleri sevdiklerini anarlar ve onların anılarına pilav yerler.

Türkmenlerin en lezzetli içkisi “Çakıf” dedikleri üzümden yapılan bir içkidir. Ayrıca çeşitli kanyakları da vardır.

Türkmenlerde akşamüstü mutlaka çay içilir, çayın yanında genellikle kuru veya taze üzüm ve reçel yenir. Yemeklerden sonra ise yeşil çay içilir. Türkmenler çayı çok sever ve çok da içerler. Genellikle çayı “çaylık” dedikleri bir çaydanlıkla ortaya getirerek bitinceye kadar içerler.

Yemek sırasında ise daha çok ayran içer ve yoğurt yerler. Türkmenler ayranı deve sütünden de yaparlar. Bu ayran diğerinden daha lezzetli ve kıymetlidir. Konuklarına özellikle deve sütünden yapılmış ayran ikram ederler. Deve sütü kaymağını ise sabah kahvaltıda yerler.

Türkmenlerin günlük yemeklerinde tatlı yeme alışkanlığı yoktur. Tatlı yerine taze ve kuru meyve yerler.

Türkmenler tatlıyı özel günlerde hazırlarlar. Özellikle bu tatlılar düğün gibi törenlerde yapılır. Bu tatlıların en yaygın olanları “Şekşeki” ve “Katlama”dır. Özellikle düğünlerde gelinin arkadaşları tarafından yapılan Şekşeki hafif bir hamur tatlısıdır. Katlama ise, kız evlendikten 40 gün sonra ailesinin evine gider. Damadın akrabaları o gün ilişkiler tatlı olsun diye Katlama yaparak kız evine götürürler. Kızın ailesi de kızlarım ziyarete giderken yine Katlama götürür.

AFGANİSTAN TÜRKMENLERİNDE HALICILIK

February 19th, 2012 Tarihte ibadi Tarafından Ekonomi, Haberler, Kültür Bölümünde Yayınlanmıştır | Yorum Yok

                                       

 

 

 

 

محمدعاشور اشگراوغلی

Türkmenler, halı ve kilimi asırlardır dokuyarak gerek geçim kaynaklarını sağlamak gerekse de kullanmak için yapmışlardır. Halı ve kilimi çadırlarında, evlerinde, hatta binek hayvanlarında dahi kullanmak için dokumuşlardır. Tarih boyunca halı dokuma sanatı ile dünyada ün kazanmış ve ün almış bir millettir.

Türkmen halkı halı sanatını göçebe yaşantılarında, gerek yerleşik hayatlarında, yaşamış oldukları uzun savaş dönemlerinde, hicret yıllarında dahi halı sanatını bırakmamış daima dokumuşlardır. Geçim kaynaklarını çoğu yerlerde halıdan sağlamışlardır. Afganistan’da ve Pakistan’da yaşayan Afganistan Türkmenlerinin çoğu geçim kaynaklarını halıdan sağlamaktadırlar. Daima üreten bir millet olan Türkmenler, her zaman başları dik ve hiçbir zaman dilenmemişlerdir. Zamanımızda dahi Türkmenler, halısını, Horcun torbasını, Garçın torbasını, ayaklıkları, Aköy belbağlarını, her zaman dokuya gelmişlerdir. Halı ve kilim el dokuma sanatı Türkmenlerin yıllardır yapmış oldukları ecdat sanatıdır.

+

Türkmenlerin kurdukları devletler, imparatorluklar hatta han ve beğliklerin saraylarında hep Türkmenlerin kırmızı halısı kullanılmış o muhteşem yerleri Türkmen halıları süslemiştir. Şuanda bile Türkmen halıları başta ABD olmak üzere birçok Avrupa ülkelerinde kullanılmaktadır. Her Türkmen’in boylarına göre halı desenleri, çizgileri ve motifleri bulunmaktadır. Örneğin, Ersarı gölü, Teke gölü, Ahel gölü gibi her desenin ve çizgilerin adı ve ona ait boyları vardır. Afganistan Türkmenlerinde halının yeri; Afganistan devleti kurulduğundan buyana Türkmenlerin halısına her zaman muhtaç olmuştur. Çünkü Afganistan’da tahmini 3 milyonu geçen Türkmen milleti Afganistan devleti ekonomisinin temel taşı olmuşlardır. Türkmen el halıları Afganistan ekonomisinin % 40 gelir getirici ürünü olup, ayrıca ihracatta % 70 varan ilerleme kaydetmiştir. Gerek iç piyasada, gerekse de dış piyasada Afganistan’ın en hareketli Pazar ürünlerinden bir tanesi halıdır. Bugün Türkmen halıları başta ABD, Almanya, İsviçre, Fransa, Hollanda, İtalya, Danimarka, Türkiye, Rusya, Arabistan gibi dünyanın en sayılı ülkelerine ihraç edilmektedir.
 

 

 

 
Afganistan’da Türkmen halısı dokulan (yapılan) yerleri şu şekilde belirtmek mümkündür;

a) Şibirgan şehri başta olmak üzere  Hücüdükke, Mengecik, Garkın, Hamiyap, Akça, Mürdiyan, Hanaka gibi ilçelerinde ve bu ilçerelere bağlı köylerinde dokonmaktadır

b) Faryap İline bağlı Anthoy, Hançarbağ, Karamgol ilçelerinde ve bu ilçelere bağlı köylerinde.

c) Badıgis İline bağlı Marçak ilçesinde ve bu ilçeye bağlı Türkmen köylerinde.

d) Belh İline bağlı Devletabat, Kelder, Şortepe,  ilçelerinde ve bu ilçelere bağlı köylerinde.

e) Kunduz İline bağlı İmamsahip, Çardere, Deştiarçi, Akdepe ilçelerinde ve bu ilçelere bağlı köylerinde.

Günümüzde yapılan Türkmen halılarının isimleri aşağıdaki gibidir.

a) Bilcik

b) Kunduzi

c) Halmemedi

d) Çöprenk (Uşak)

e) Cengelarık

f) Kargahi

g) Hocaroşnayi

Türkmen el halılarının yapılışı; Koyunyününün kırkılması ve o yünlerin temizlenerek, seçilerek, yıkanarak ve temizlenen yünlerin taranması ile Türkmen hanımları İk ve Atanak (ip eğirme aleti) ile hazır olan yünleri eğirerek halı ipleri yaparlar. Eğirilen iplere Eriş adı verilir ve bu hazırlanan ipler halı yapımında kullanılan iplerdir ve boyanmaz. Koyunyününden yapılan diğer ipler, kökboyaları ile (Saman, Nar kabuğu ve çeşitli bozkırlarda yetişen Sazak ve diğer bitkilerin köklerinden kazanlara konularak ve kaynatılarak kök boya yapılır.) kazanlarda ipler boyanır ve halının yapımında kullanılacak olan çeşitli renklerde halı ipleri hazırlanır. Halı ipleri hazırlandıktan sonra özel olarak ağaçtan yapılmış olan halı tezgâhlarında belli ölçülerde metre kare ve ebatlarına göre ilk etap da Eriş (boyanmamış) ipleri tezgâhlara dizilir. Daha sonra yapılacak olan halı desenine göre renkli iplerle halı dokunmaya başlanılır. Türkmen halıları, hanımlar ve erkekler tarafından dokunur. El yemeği ve göz noriyle elde edilen bir sanattır.

 

Türkmen Türkçesi

October 29th, 2011 Tarihte admin Tarafından Edebiyat, Kültür Bölümünde Yayınlanmıştır | Yorum Yok

Türkmenceyle ilgili ilk ayrıntılı bilgilere, bazı şarkiyatçıların 19. yüzyılda yaptığı çalışmalarda rastlanmaktadır. Ekim devriminden sonraki yıllarda S. Ağabekov, A. Alıyev ve İ. Belyayev gibi kimseler tarafından Türkmence üzerine bazı kılavuz kitaplar hazırlanmıştır. Ancak bütün bunlar, günümüz araştırmacılarına ışık tutacak özellikte olmayıp sadece tarihî öneme sahiptirler. Türkmence ile ilgili ilk önemli eserler, 1920’li yılların sonuna doğru yayımlanır: M. Geldiyev ile G. Alparov, Türkmen Türkçesi grameriyle ilgili bir eser neşrederler. A. P. Potseluyevskiy, Türkmenceyi öğreten bir kılavuz kitap yayımlar. A. Alıyev ve K. Böriyev, Rusça-Türkmence sözlük hazırlarlar. Bu üç eserin yayın tarihi 1929’dur.

1930’lu yıllarda özellikle Türkmen dili ve edebiyatıyla ilgili ders kitaplarının yazılmasına ağırlık verilmiştir. 1940’lı yıllarda Türkmence imlâ kılavuzu hazırlanmış, Türkmenceyle ilgili daha ayrıntılı araştırmalar yapılmıştır. 1948 yılından sonra Sovyet dilcilerinin gözetiminde Türkmence üzerine doktora çalışmaları başlatılmıştır. Doktora yapmaya başlayan ilk Türkmen dilcileri, P. Azimov, M. N. Hıdırov ve Z. B. Muhamedova’dır. Sonraki yıllarda, daha fazla Türkmen dilcileri ve edebiyatçıları yetişmeye başlar ve araştırmalar derinlik kazanır. Bir yandan Türkmencenin grameriyle ilgili eserler yayımlanır, bir yandan da edebî eserler üzerinde yapılan incelemeler neşredilir.

Türkmenler; yazılı edebiyatlarının başlangıcından (18. yüzyıl) 1928’e kadar Arap, 1928-1940 yılları arasında Lâtin, 1940’tan sonra da Kiril alfabesini kullanmışlardır.

Türkmenistan Meclisi, 12 Nisan 1993 tarihinde aldığı bir kararla, Lâtin alfabesini esas alan yeni Türkmen alfabesine geçmeyi kabul etmiştir. Bu karara göre yeni alfabe, 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren resmen kullanılmaya başlanmış; daha sonra alınan bir kararla birkaç harfte değişiklik yapılarak 1 Ocak 2000’de bütünüyle Lâtin alfabesine geçilmiştir.

Sovyet döneminde, edebî dil için Yomut ve Teke ağızları esas alınmış, ancak Türkmen aydınları bütün ağızlardan faydalanmayı prensip edinmişlerdir. Bu çizgide gelişen Türkmenceyle yazan birçok şair ve yazar yetişmiş ve bunlar zaman zaman kendi ağızlarında bulunan bazı kelimelere de eserlerinde yer vermişlerdir.

Türkmencenin birçok ağzı bulunmaktadır. Söz konusu ağızlar, şu şekilde sıralanabilir: Yomut, Teke, Ersarı, Sarık, Salır, Gökleñ, Çovdur, Alili, Nohur, Garadaşlı, Änev, Yemreli, Hasar, Ata, Nerezim, Çandır, Mukrı, Sakar, Bucak, Olam, İğdir, Surhı, Düyeci, Hatap, Eski, Bayat, Hıdırili, Mehin, Çärcev, Mürçe, Kıraç, Burkaz, Mücevür ve Arabaçı.

Bünyesinde eski Oğuzcaya ait unsurları barındıran Türkmence, Çağataycanın tesirinde gelişmiş bir yazı dili olduğu için Türkçenin doğu ve kuzey kolunda yer alan lehçelere ait özellikler de taşımaktadır. Batı Türkçesinin diğer kollarında kelime başında “v-” bulunduran kelimeler Türkmencede “b-“lidir: baar “var”, bar– “gitmek”, ber– “vermek”. Öte yandan Batı Türkçesinin diğer kollarında ol- fiilinin başında “b-” bulunmazken Türkmencede bu fiil, Kuzey ve Doğu lehçelerinde olduğu gibi, bol– şeklindedir.

Arapça ve Farsçadan alınma kelimelerde bulunan “f” ünsüzleri Batı Türkçesinin diğer kollarında korunurken Türkmencede, Kuzey ve Doğu lehçelerinin birçoğunda olduğu gibi, sistematik bir şekilde “p”ye dönmektedir: Far. fermân > Tkm. permaan “ferman, emir”, Ar. fikr > Tkm. pikir “fikir, düşünce”, Far. hefte > Tkm. hepde “hafta”, Ar. insâf > Tkm. ınsaap “insaf, vicdan”.

Türkmence, bunların dışında birçok özelliğiyle Batı grubuna giren diğer lehçelerle benzerlik göstermektedir.

Türkmencenin kelime hazinesini, Türkçe kelimelerin yanı sıra Arapça, Farsça ve Rusça kelimeler oluşturmaktadır. Ekim devriminden sonra Arapça ve Farsça kelimelerin geçişi dururken Rusça kelimelerin sayısı hızlı bir şekilde artmıştır.

Türkiye Türkçesinin dışındaki Batı grubu Türk lehçelerinde Rusça kelimeler bakımından bir ortaklık söz konusudur. Türkiye Türkçesinde ise, onlardan farklı olarak Fransızca ve İngilizce kelimeler bulunmaktadır.

Türkmence, ana Türkçedeki aslî uzunlukları en iyi koruyan Türk lehçesidir. Aslî uzunluklar, Türkmence kelimelerin ilk hecesinde bulunurlar: aaca– “acımak; ekşimek”, aağı “ağıt”, äädik “çizme, edik”, daağa– “dağılmak”, gaaba– “etrafını çevirmek”, gaabak “göz kapağı”, mooncuk “boncuk”, ooba “köy”, oodun “odun
Khudayberdi SADAT

Afganistan Türkmenleri

September 13th, 2011 Tarihte admin Tarafından Kültür Bölümünde Yayınlanmıştır | 1 Yorum

 

Türkmenler, özellikle 24 Oğuz boyu, M.S. 8. ve 10. yüzyıla kadar olan dönemde Orta Asya’da kavmi hüviyetlerini ortaya çıkarmışlardır. Türkmenler, İslamiyet’in Horasan’a gelmesi ve Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte Uygur, Kırgız ve Başkırt gibi Türk soylu kavimlerin yanında kendi kavmi hüviyetlerini tespit etmekle kalmayıp, Türkistan ve Orta Asya’da İslam dininin en büyük tebliğcisi ve yayıcısı konumuna geldiler. Tarih şahittir ki Türklerden ilk önce bunlar İslam’ı seçmiştir ve sonra da Türkistan ve Orta Asya’da ikamet eden muhtelif kavimleri ve diğer Türk boylarını İslamiyet’e davet etmişlerdir.

mezari_sherif

Türkmen’in Kınık boyuna mensup olan Selçukluların, büyük Selçuklu İmparatorluğu’nu kurmalarıyla Türkmenler, Horasan yani bugünkü Afganistan sınırlarından içeri girdiler ve birçok milleti barındıran Afganistan’da bugüne kadar yaşadılar.

Oghlak

Türkmenler, Afganistan’ın kuzey bölgesinde yaşamakta olup tahmini nüfuslarını yaklaşık 3 milyon olarak tahmin etmek mümkündür. Ayrıca bugüne kadar Afganistan’da yapılmış olan nüfus sayımlarında Türkmenlerin yaşamış oldukları bazı köy ve kasabaları nüfusa dahil edilmemiştir. Bunun yanında Türkmen kadınlarının neredeyse hiçbiri nüfusa kayıtlı değildirler. Türkmenler, bugün dokuz vilayette ağırlıklı olarak ve diğer bazı şehirlerde de bir miktar bulunmaktadırlar. Bunları şu şekilde belirtebiliriz:

  1. Kunduz vilayetinde: Hazret-i İmam, Deşt-i Aççi, Kale-i Zal, Çar-dere gibi ilçeler ve Kunduz merkezinde yaşarlar. Han-abad ilçesinde de dağınık olarak bulunmaktadırlar. Kale-i Zal ilçesinin % 90’ı Türkmen’dir.
  2. Belh (Mezar-i Şerif) vilayetinde: Kelder, Hayratan, Şortepe, Devlet-abad, Çai, Belh, Çimtal, Çarbölek, ilçeleri ve Mezar-i Şerif şehir merkezinde Türkmenler yaşamaktadır. Kelder, Şortepe, Hayratan ve Çai ilçelerinde ikamet edenlerin % 100’ü Türkmen olduğunu belirtmeliyiz
  3. Cüzcan vilayeti sakinlerinin çoğunluğunu Türkmenler teşkil eder. Garkın, Ham-i ab, Mengecik ve Mürdiyen ilçeleri tamamen Türkmenlerle meskundur. Akça, Andhoy, Karamkol, Hançarbağ, Korgan ve Hücedükke ilçelerinde de yine Türkmenler çoğunluk olarak yaşamaktadırlar. Feyzabad ilçesi ile Şibirgan (Cüzcan) şehrinin merkezinde de Türkmenler vardır.
  4. Faryab vilayetinde: Devlet-abad, Şah, Kaysar, Şirin-tegab, Almar ve Cumabazar ilçelerinde Türkmenler yaşamaktadır. Bunlardan Devlet-abad ve Şah’ın nüfusunun ekseriyetini Türkmenler oluşturur.
  5. Badgis vilayetinin Marçak (Mervçak) ilçesi nüfusunun tamamını Türkmenler oluşturmaktadır. Kale-i nev ilçesinde de Türkmenler yaşamaktadır.
  6. Herat vilayetinde: Herat vilayetinin Turgundi, Gulran, Guriyan ve Encil ilçelerinde de Türkmenler yaşamaktadır.
  7. Semangan vilayetinin Hulm ilçesine Türkmenler yaşamaktadır.
  8. Bağlan vilayetinin Pül-i Homri ilçesinde ve Dehana-yı Gori ilçesine bağlı Çeşme-i Şiir kasabasında da Türkmenler yaşamaktadır.
  9. Seripul vilayetinin merkezinde parekende olarak Türkmenler yaşamaktadır.
  10. Ferah, Leşkergah, Kandahar, Kabil şehir merkezlerinde de az çok Türkmenler

TÜRKMEN DÜĞÜNÜ

September 11th, 2011 Tarihte admin Tarafından Kültür Bölümünde Yayınlanmıştır | Yorum Yok

 

Düğünler tarihin derinliklerinden günümüze uzanan bir gelenektir. Oyunlar oynanır, yemekler yenir, gönüller şenlenir. Damat tarafının sevinç gözyaşları oyunlarına tempo tutar. Gelin tarafının sevinçli fakat buruk halleri gelin çıkarılırken gözyaşlarında billurlaşır. Şükür çocuğumuzu yüz akıyla mürüvvet alemine yolcu ettik. Bu mutluluk her iki ailede yaşanır. Gelinle-damadın kavuşma arzusu, kalp atışlarında kendini gösterir. Kan hızlı pompalanır. Yüzleri halk tabiriyle kırmızı gül kesilir. Çünkü heyecan zirvededir. Genç çiftin buluşması gül ve bülbülün kavuşma anına benzer . Bu buluşmadan ocak tutar. Tutulan ocak devlettir. Yeni bir hayat ve hayat sahipleri doğar, ev şenlenir, misafir gelir, ağırlanır ve yolcu edilir.

Bu ilk insan Hazreti Adem ve Havva ebeveynimizle başlamış. Yol yol, tel tel oluk olmuş, tarihin derinliklerinden günümüze akmıştır. Biz bir köprü oluşturuyoruz bu güzel gelenek için. Geçmişle gelecek arasında kültür köprüsü. Kültür kavramının kapsadığı manada çok örf ve adetler vardır, gelenekler vardır bu kavramın baş köşesinde. Düğünlerimiz bu geleneklerin içinde boy gösterir. Bir çiçek gibi sümbül verir. Çünkü düğünle iki sevgi, iki sevgili, iki can yoldaşı, yeni hayatın ve ailenin iki temel taşı bir araya gelir.

Türklerde bir söz vardır. “Askerlik yapmayana kız verilmez.” Türkmenlerde de buna benzer bir söz vardır. “Ocak kuramayan erkeğe kız verilmez.” Bu iki kardeş söz, toplum içinde ciddî bir sosyal gerçekliği dile getirmekteler. Ocak aile sembolüdür. Ocağı tutturamayan kişi ailesini de geçindiremez kanaati hakimdir. Türk toplumlarında ocak evin bereketidir, ocak devlettir. Ocak tütecek, aş pişecek. “Pişen aştan kurdun, kuşun nasibi vardır.” diye bir söz vardır. Kurdun yeri belli değildir, kuş uçup gider. Yeri belli olmayan ve konup göçenlik bu sözde vurgulanıyor. Bu vurgulanmada misafir kastediliyor. Misafir tüten bacaya yani yanan ocağa gelir. Türkmen, ocağım şenlensin diye düğün (toy) yapar. Alacağı gelinin ölçüsü bellidir. “Gelin devletli bir aileden mi? (misafir ağırlayan soydan, bir aileden mi?)” sorusuna müspet cevap alırsa, düğün yapılır. Toydan sonra genelde genç çifti ayırırlar. Evlerini kursunlar. Ocak tuttursunlar. Bir an önce tecrübe kazansınlar. Sağlam bir aile yuvasına sahip olsunlar. Çocukları olunca da “Yahşi Ulu” dedikleri soyun, ailenin büyüğü ad koyar. Geçmişten günümüze dek, her şeyde olduğu gibi, Türkmen düğünleri de, zaman, zemin ve yörelere göre farklılık arz etmektedir. Farklılıklar olmasına rağmen, neticede iki kişi bir araya gelip yuva kurmaktadır. Oğlan evlenme çağına gelince uygun kız bulunur. Oğlan kızın obasına (köyüne) veya beldesine gider, kızı araştırır. İyi istihbaratı alınca da yengesine veya başka bir aracıya “Bana uygun görülen kız, bence de uygundur.” der. Oğlan tarafı gelin adayının evine gidip isteklerini açıklarlar. Anne tarafından kıza duyurulur. Kız hemen cevap vermez. İki üç gün sonra yine oğlan tarafı gelin adayının evinin yolunu tutarlar. O zamana kadar kız da gerekli istihbaratı almıştır. Sonuç iyi ise “Oğlanla konuşmak istiyorum.” der. Belirlenen vakitte yeni yuvanın genç adayları buluşur, konuşur, birbirlerini beğenirlerse, “Evet, biz büyüklerimizin münasip gördüğü bu evlenmeye evet diyoruz.” derler. Tabi bunu ulu orta söylemezler. Örf âdete göre kız dışarıya çıkarılır ve sorulur. Kız da annesine “Eğer senin ve babamın rızası varsa, ben de razıyım.” der. Bundan sonra artık iş büyüklere kalır. Kısa bir tarih belirlenir. Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V.) “Hayırlı işlerde acele ediniz.” buyuruyor.

Türkmen halkı bu buyruğu başına taç yapmıştır. Düğünden önce kızın ailesi başlık ve kız için gerekli çeyizi ister. İki aile bunu belirler. Düğüne bir hafta kaldığında, oğlan tarafı haftanın Çarşamba günü kıza takı takmaya giderler. Takılar takılır. Kız evinde oyunlar oynanır. Yemekler yenir. Bu esnada kız evine bir araba odun, iki koyun, bir çuval un, 10 kg. şeker, 10 kg. sıvı yağ, 5 kg. çay, 25 metre kumaş hediyelik getirilir. Cuma günü kız evinde düğün olur. Oyunlar oynanır, masalar atılıp, yemekler yenir. Kız saçlarını iki örük yapıp öne salar. Oğlan tarafını bekler. Bu beklemede sırtında gurba vardır. Gelin ve damat çiçeklerle süslenmiş özel yerlerine otururlar. Yemekler yenir. Oyunlar oynanır. Getirilen hediyeler gelin ve damada verilir, tebrik edilir. Cumartesi günü öğle vakitlerinde gelin alınıp damat evine götürülür.

Oğlan evinde de yemek masaları kuruludur. Masada çok şey vardır. Yemekten sonra oyunlar oynanır, kekler yenir, damat ile geline hediyeler verilip, tebrik edilir. Pazar günü büyük bir konvoyla gelin, baba evinden alınır. Kızın yengesi, gelinin sağ ayağına, sağ eline ve başına yağlık bağlar. Damat gelir, gelin çıkarılır. Düğün alayı oğlan evine gelince, damda görevli kişi, aşağıya bir paket oyuncak saçar. Çocuklar bu oyuncakları kapışırlar. Gelinin bindiği taşıttan indirilmesi için, kayınpeder şoföre para olarak bahşiş verir. Kayınpeder ve kayın valide gelinlerini alnından öpüp, “üzerlik” denilen otu nazar değmesin diye yakarlar. Gelin eve girmeden önce, yollarına iki tabak konulmuştur. Bu tabakların birincisi damada, ikincisi geline kırdırılır. Bu onların mutluluklarının sembolüdür. Gelin sağ ayağı ile eve girer. Gelinin oturacağı yere yengesi oturmuştur. Çünkü bahşiş alacaktır. Damat ve gelin tebrik edilerek mutluluk dileklerinden sonra düğün alayı dağılır. Akşam kuşak çözme oyunu vardır. Damadın arkadaşları damadın beline büyük bir yağlık açılmayacak şekilde kör düğüm atarak bağlarlar. Ayağına çizme veya bot giydirirler. Bu haliyle gelinin önüne oturturlar. Hep birlikte “Haydi gelinin gücünü görelim.” diye bağırırlar. Gelin ve yanında duran kızlar bunu çözerler. Damadın arkadaşları damadın bir düğmesini koparıp “Gelin dikebilir mi?” derler. Gelin bunu diker. Damat bundan sonra belinden çözülen kuşakla herkesi kovar. Gelinle başbaşa kalır. Anne onlara yemek getirir. Gerdeğe girilir. Bazı yörelerde bir hafta, bazı yörelerde de kırk gün sonra gelin baba evine el öpmeye gönderilir. Biz de onlara mutluluklar dileriz.

 Hazirlayan: Abdul Fettah NOOR