M.Qasim İBADİ
a. Siyasî Tarihi
Alp Tegin’den başlayarak Hüsrev Şah b. Bahram Şah ile son bulan, devrin en güçlü ordusuna sahip Gazneli Devleti, 963-1186 yıllar arasında toplam 223 yıl hüküm sürmüş bir hanedan devletidir. Bu zaman zarfında Toplam 17 hanedan üyesi sultan olmuştur. Bu devletin sınırları günümüz coğrafya konumuna uygun olarak şu bölgelere kadar uzanmıştı: Horasan, Merkez ve kuzey İran bölgeleri, Özbekistan ve Tacikistan’ın bir kısmı, Afganistan coğrafyasının tamamı, Kirman, Sistan ve Belucistan, Pakistan’ın kuzey bölgeleri.
Gazneli Devleti günümüz Afganistan toprakları içerisinde bulunan Gazne şehrinde kurulduğundan Gazneli Devleti adı ile meşhurdur. Gazne Şerhi (961-1151) yılları arasında hanedana başkentlik görevini yapmıştır. Yönetim sistemi monarşi, din ve edebiyat dili Arapça, Farsçaydı. Bunun yanında Türkçe de halk arasında özellikle orduda konuşulan yaygın bir dil olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletin (1151-1186) yılına kadar yani yıkılışına kadarki merkezi ise Pakistan’ın Lahor şehri olmuştur. Gazne Devleti son dönemlerinde Büyük Selçuklu Devletine bağlı olduğundan Selçuklu Sultanı Sultan Sencer’in Oğuzların eline esir düşmesi, Gazneli rakibi Gurluların eline kaçınılmaz bir fırsat vermiştir. Böylece 1157 yılında Gazne şehri Gurluların eline geçmiştir. Gurlular 1186 yılında Gazneli son hükümdarı olan Hüsrev ve oğullarını esir alarak devletlerine son vermiştir.
b. Devletin İdarî Adli ve Askeri Yapısına Kısa bir Bakış
Gazneliler’de sultan, devlet yönetiminde mutlak bir şekilde hâkim idi ve “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” sayılıyordu. Hükümdar sarayı İran geleneği esas alınarak teşkilatlandırılmıştı. Sarayda sıkı protokol kuralları uygulanmakta ve sultanın halk ile doğrudan teması engellenmekteydi. Saray teşkilatında diğer Müslüman-Türk devletlerinde bulunan görevliler bulunmaktaydı. İdari yapıda ise Dîvân-ı Vezâret, Dîvân-ı Risâlet, Dîvân-ı Arz ve Dîvân-ı Berîd gibi divanlar bulunmaktaydı.
Adliye teşkilatında yargı işlerini her şehirde bulunan kadılar yürütürken eyalette birer kâdılkudât bulunurdu. Bunların yanı sıra halkın şikâyetlerinin dinlendiği Dîvân-ı Mezâlim’e Gazneli sultanları bizzat başkanlık yapıyorlardı.
Diğer Müslüman-Türk devletleri gibi güçlü bir askerî teşkilata sahip olan Gazneliler’de kara ordusu oldukça önemliydi. Ordu genelde gulâmlar, düzenli birlikler, eyâlât askerleri, ücretli ve gönüllülerden oluşmaktaydı. En muteber konuma sahip olan ordu sayısı Sultan Mahmut döneminde 100.000 ulaştığı gelen rivayetler arasındaydı. Gazneli ordusu Türk, Hint ve Tacik gibi farklı unsurlardan meydana geliyordu. Ayrıca orduda en fazla 1700 kadar fil de bulunuyordu. Fillerin sayıları, sürekli Hindistan’a sefere çıkıldığından, farklılık göstermektedir. Ordunun farklı etniklerden oluşması Sultan açısından avantaj sağlıyordu. Böylece Sultan orduda daha baskın oluyordu.
c. Dönemin İlim Kültür ve Mimari Tarihine Kısa bir Bakış
Büyük bir siyasi gücün temsilcileri olan Gazneliler dönemi, kültür ve medeniyet açısından da yüksek bir seviyede ve parlak bir geçmişe sahiptir. Ehl-i sünnet mensupları olarak iyi bir eğitim gören Sultan Mahmut ve aynı zamanda iyi bir hattat olan Sultan Mesut, kendi saraylarında devrin en büyük simalarını toplamaya çalışmışlar, şairlere ve ulemaya hürmet ve saygı göstermişlerdir. Ayrıca komşu ülkelerden şairleri kendi ülkelerine çağırmışlardı. Nitekim Sultan Mahmud’un sarayında 400 şairin bulunduğu şeklindeki rivâyet mübalağalı kabul edilse bile, şiir ve edebiyata verilen önemi göstermesi açısından dikkat çekicidir. Ehl-i sünnet inancını taşıyan Gazneli sultanları, Siî Büveyhîler ve Karmatîler ile devrin diğer putperestleri ile mücadele etmişlerdir. Her yıl bizzat Sultan İbrahim, bir Kur’an istinsah eder; onu sadaka ve diğer hediyelerle birlikte Mekke’ye gönderirdi.
Bu dönemin önemli şairlerinden birisi de Şâhnâme müellifi Firdevsî’dir. Sultan Mahmud ile arasındaki anlaşmazlık, diğer saray şairlerine nazaran, onun imajına farklı bir klip giydirilerek şaşalı bir şekilde günümüze kadar getirilmesine neden olmuştur. Firdevsî, eserini 389/999’da önce bir Emir’e, sonra da bazı değişikliklerle 400/1009’da Sultan Mahmud’a takdim etmiştir. Fakat zihniyetten kaynaklanan bir takım gelişmeler şairin, eserinin kabul görmemesi bir yana kendisinin de sürgün edilmesine zemin hazırlamıştır. Firdevsî’nin dışında Türk asıllı Minuçihrî ve Ferruhî ile Melikü’ş-Şuarâ Unsurî de önemli isimlerdendir. Nitekim Sultan Mesud, 21 Eylül 1031’de Gazne’de kutladığı Ramazan Bayramı’nda büyük bir merâsim-i kabûl ve eğlence tertip ettirmiş; bu sırada Şair Unsurî’ye 1000 dinar mükâfat olarak vermiştir.
Gazneliler’de devletin resmi dili Arapça olup, ilmi eserler de Arapça yazılmıştır. Buna karşılık saray ve orduda Türkçe konuşulmaktaydı. Diğer taraftan Farsça’nın da gelişmesi sağlanmıştır. Nitekim o dönemde kaleme alınarak günümüze ulaşan bir takım Divân ve Tarih kitapları mevcuttur. Örneğin Sistânî, Unsûrî’nin Divânları ile Gerdîzî ve Beyhakî’nin Zeynü’l-Ahbârı ile Târîh-i Beyhakîsi fars dilinde kaleme alınmıştır.
Tasavvuf alanında da gelişmelerin görüldüğü Gazneliler döneminde Nişaburda Ebû Abdurrahman es-Sülemî ile Abdülkerim b. Hevâzin el-Kuşeyrî; Herat şehrinde ise Ebû İsmail Muhammed el-Ensarî bu sahada önde gelen isimlerdendir.
Gazneliler dönemi tarih yazıcılığı bakımından da parlak geçmişe sahiptir. Bu sahada önemli isimlerden olan Ebû Nasr Utbî, Sebük Tegin ve Sultan Mahmud dönemini içeren Târîhü’l-Yemînî adlı bir eser telif etmiştir. Ayrıca Zeynü’l- Ahbâr müellifi Gerdizî ve Târîh-i Beyhakî müellifi Ebu’l-Fazl el-Beyhakî Gazneliler devrinin önde gelen tarihçilerindendir. Farsça yazılan ve otuz cilt olduğu ifade edilen Târîh-i Beyhakî’nin az bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Türkler hakkında Tafdîlü’l-Etrâk alâ Sâiri’l-Ecnâd adlı bir risale yazmış olan İbn Hassûl da, bir süre Gazneliler’in hizmetinde çalışmıştır.
b. Mimârî Özellikleri
Gazneli Mimarisinin Temel Özellikleri olarak şunları sıralayabiliriz:
— Gzanelilerle birlikte, İslamiyet sonrası Türk sanatında az da olsa Hint etkileri görüldüğü bir dönemdir. Nitekim Karahanlılar İslam kültürüne Türk Kültürünü ve Gazneliler de Hint Kültürünü getirmiştir.
— Gzaneliler’de özellikle teşkilat ve devlet müesseseleri daha çok İran örnekleridir. Ancak sanat alanında İslam öncesi Türk sanatının bazı unsurları görülebilmektedir. Örneğin “ Hayvan” üslubuna uygun tasvirler sanat eserlerinde yer almaktadır.
— Mimarlık eserlerinde tuğla yanında taş ve mermer kullanılmıştır. Bunun dışında ahşap yapıların da olduğu bilinmektedir. Gaznelilerin farkı, taş ve mermerin de yaygın biçimde kullanmış olmalarıdır.
— Camilerden fazla kalıntı elimize geçmemekle birlikte, Leşker-i Bazâr Ulu camisinin yanı sıra kaynaklarda ahşap sütunlu bir camiden de bahsedilmektedir.
— Kervansaraylarda pek büyük bir fark olmamasının yanı sıra sadece ayrıntılarda bazı yenikler söz konusu idi. Genellikle bu yapılar, bir avlu etrafında düzenlenmiş mekânlardan oluşmaktaydı.
— Minarelerde bir takım yenilikler söz konusuydu, aşağıdan yukarıya bir bütün halinde değil de iki yada daha çok parçalı olarak ele alınmıştır. Alttakiler daha geniş, üsttekiler daha dar olmakla beraber ayrı ayrı gövdeden oluşmaktaydılar.
— Bir kısım Gazneli mezar anıtları, sanduka biçimindeydi. Bunlar Anadolu’da Ahlat’ta gördüğümüz tipteki mezar anıtlarıdır. Önemli kişilere ait olanları mermerden yapılmıştır. Örneğin; -Sebuk Tegin’in sandukası üzerinde bir kitabe şeridi bulunmaktaydı- sanduka üzerindeki yazıtlar genelde tabut örtülerini taklit eder. Örneğin Baba Hatun Türbesi XI. Yüz yılda dörtgen kubbelidir. Yonca tromplarıyla Arap Ata’yı hatırlatır.
1. Aruzül Felek:
Sultan Mahmud’un Hindistan seferinden dönüşünde. Gazne’de zafer anıtı olarak yaptırdığı camidir (1026). Ağaç direkleri ve ahşap düz çatısıyla, Anadolu’daki ağaç direkli camileri hatırlatan yapıtta r kullanılan ağaçlar Hindistan’dan getirilmiştir. Bilhassa o dönemin vaaz geçilmesi olan, Altın yaldız ve lacivert gibi malzemenin kullanıldığı süslemelerle meşhur olmuştur. Bu yapının en önemli yanı, bu kadar erken bir dönemde ahşap direkli ve düz çatılı bir cami olmasıdır.
2. Aslan Cazip Türbesi:
Günümüz İran’ın Tûs şehrindedir. XI. y.yıllara ait tuğla işlemeli bir türbedir. Tûs Şehri valisi olan Aslan Cazip, 997-1028 yılları arasında yaşamış bir Gazneli komutanlarından birisidir. Türbe kare biçimli, tromplu kubbeli bir yapıdır. Kubbeye tromplarla geçilmiştir. Bu tromplar sivri kemerlidir. Trompların altında bir çiçekli Kûfî kitabe şeridi yer almaktadır. Bu çiçekli Kûfî kitabe şeridinin altında ayrıca tuğla süslemeler yer almaktadır. Kubbe içinde, tuğladan balıksırtı süslemeler vardır. Bu süslemeler aynı zamanda daireli bir biçimde oluşturulmuştur. Kubbe eteğinde, bir Kûfî kitabe şeridi ve altta da tromplar yer almaktadır. Tromplar iki kitabe şeridinin arasındadır.
3. Büst Kalesi
Günümüze sadece sivri kemerli girişi ulaşan kale Afganistan’ın Hilmend şehrindedir. Bu sivri kemerli girişin XII. y. yıldaki bir camiye ait olduğu düşünülmektedir. Kale tarihin çeşitli devrelerinde saldırılar sonucu viran olmuştur. Gazneli devrinde ise en ihtişamlı çağını yaşayan kale daha sonraları Gurlular’ın gazabına maruz kalmıştır.
4. Cam Minaresi:
Günümüz Afganistan sınırları içersinde bulunan bu eser, 1957’de keşfedilmiştir. Gaznelilere ait olup olmadığı tartışmalıdır. XII-XIII. Y.yıllarda yapılmış olmasının ihtimali üzerinde durulur. Cam şehri daha sonra Gurluların eline geçtiğinden tam bu geçiş aşamasında yapılmıştır. Kitabesinde 1153-1224 tarihleri vardır. Gövdesi 4 bölüm halindedir ve hepsi silindiriktir. Yukarıya doğru incelenmiştir. Alt gövdesinde yıldız, kemer ve eşkenar dörtgenlerle oluşturulan ve yukarı doğru uzanan şekillerle birbirine bağlanan bu eser, tuğla hamuru süslemeleriyle meydana getirilmiştir. Bu şeritler arasında kalan bölgelerde geometrik süslemeler vardır. Daha yukarıdaki süslemelerse aşağıdaki gövdedekilerden farklı olarak şeritler halinde gitmektedirler. Alt gövde üzerinde sırlı tuğladan kesme bir Kûfî kitabe kuşağı, mukarnasvari süslemeli bir kısımı vardır. Ondan sonra da diğer gövde başlamaktadır. Bu ikinci gövdenin üzeri şeritler halinde süslenmiştir. En üstteki kısımda şerefe vardır. Şerefe, kemerlerle etrafa açılmaktadır. Bu minarenin etrafında bir cami olduğu düşünülmektedir. Caminin adı ‘Gıyaseddin Muhammed olduğu söylenir.
5. Leşker-i Bazâr Ulu Camii:
XI. y.yılda yapılan bu tarihi eser Afganistan sınırları içersinde ve Büst Kalesi’nin yanındadır. İki nehir arasında bulunan bu yapıt Tuğla işleme ile yapılmıştır. Kazılarda, sadece temel düzeyindeki kısımları ortaya çıkarılmıştır. Kazılarını, Fransız arkeolog Schlumberger yapmıştır. Sultan Mahmut dönemine ait bir camidir. Enine yatık dikdörtgen bir şeması vardır. Mihrap duvarına paralel uzanan ayaklarla ikiye ayrılmış bir şahını bulunmaktadır. İnce ve uzun bir yapıdır. Ölçüleri 86×10.50 metredir. Mihrap önü kubbesinin yapımı, erken dönemlere ait olup dönemin mimarı tarzının en güzel uygulamalarından sayıla gelmiştir. Bu kubbe, ikisi mihrap duvarına gömülü 6 ayak üzerindeki kemerlerin sağladığı sistem üzerine oturtulmuştur. Selçuklulardan önce mihrap önü kubbesi iyi bir şekilde ele alınmıştır. Gerek mihrap önü kubbesi, gerekse şahının mihraba paralel bölümlere ayrılması, pek çok yapıda etkili olmuştur. (örneğin Şam Emeviye) Daha geç dönemlerdeki Anadolu Türk mimarisinin bazı yapılarına da bu şema uygulanmıştır. Öte yandan Selçuklulardaki İsa Bey Camii’nde de bu uygulama görülür. Daha sonraları Gurlular tarafından tahrip edilmiş olan bu yapı Moğollar’ın gazabından ise ne yazık ki kurtulma şansı bulamamıştır.
Çatısının düz olması muhtemel olan Cami, Güney Sarayı’nın avlu duvarına yaslanmaktadır. Bazı araştırmacılar, küçük kubbelerle kaplı olduğunu düşünmektedir
6. Leşker-i Bazâr Sarayı:
Afganistan’da, Bust şehrinin yakınındadır. En Önemli yapıları “Orta Saray” ve “Güney Sarayı”dır.
a. GÜNEY SARAYI:
XI. Y.yılında Sultan Mahmut ve Mesut döneminde yapılmıştır. Kuzey kısmı nehre doğru açılır. Diğer kısımlar payandalarla desteklenmiştir. Ortada 63×48.8 metre boyutlarında bir avlu bulunmaktadır. Avluya açılan eyvan denilebilecek mekânlar mevcuttur. Dört eyvanlı avlu şemasını anımsatır. Kuzey eyvanı daha büyüktür. Bölümlerin bazılarının kendi içlerinde de avluları vardır.(Topkapı Sarayı gibi) Güney kesimindeki mekan önemlidir. Bir orta kesime açılan 4 eyvan şeması görülür. Haç şeklindedir. Kazılarda havuzlar, su sistemleri ve kanallar ile döşeme mozaikleri kullanıldığı anlaşılmıştır. Ortada havuz yer alır. Buradaki havuz düzenlemesi, Anadolu Artuklu saraylarında görülür. Kuzeyindeki kısım muhtemelen taht salonudur. Burada freskler yer alır. Bu fresklerde askeri, kimlikli figürler vardır. Bu figürlerin yüzleri daha çok profilden verilmiştir ve başlarında haleler vardır. Göğüs kısımları önden verilmiş. Canlı renkler kullanılmış. Pantolon, çizme, kaftan giymiş figürler de vardır. Bazılarının ellerinde avcı kuşlar vardır. Uygur fresklerine benzer. Bu figürlerin, Sultan Mahmut’un ordusunu tasvir ettiği öne sürülmüştür. Ayrıca ştuko süslemeler de görülür. Bunlar genelde rumi dolgulu geometrik süslemelerdir.
b. Orta Saray:
Güney Sarayı’ndan daha küçük ölçülerde bir yapıdır. Ana merkeze açılan 4 eyvan şeması görülür. İki katlıdır ve köşe kuleleri çok iridir.
7. Medreseler:
En çok örnekleri Nişabur şehrindedir:
— Nasr b.Sebük Tegin’in yaptırdığı Medrese.
— Ebu İshak el-İsfarini’nin Medresesi.
— Ebu Şahad İsmail el-Astronobadi’nin yaptırdığı Medrese.
— El-Beyhakî’nin yaptırdığı Medrese.
Bunlardan sadece el-Beyhakî’nin Medresesi hakkında kısa bilgi ile yetineceğiz.
a. El-Beyhakî:
Kalıntı olarak Gaznelilerden geldiği tahmin edilen tek medresedir. Aslan Cazip’in yanındadır. Avlu etrafında mekânların olduğu iddia edilmektedir. 1913’te krokisi yapılmıştır.
8. Rıbat-ı Mahî
Afganistan’da, Serhas yolu üzerindedir. 1019-1020. Sultan Mahmut, Firdevsi’nin hatırasının devamı için Tuğladan yaptırmıştır. 70.68×71.92 metre boyutlarındadır. Kare planlı, tek üniteli bir yapıdır. Köşe kuleleri olan Rabat dört eyvan şemasında görülür. Revaklı avlunun etrafında dikdörtgen odacıklar vardır. Duvarlarda da yarım daire şeklinde payandalar bulunmaktadır. Eyvanları beşik tonozla örtülmüş olup arka bölümde de kubbeli bir alan mevcuttur. Kubbe ve arkasında eyvan şemasıyla ilk kez burada ortaya çıkmaktadır. Girişi taç kapılı ve kapı da dışa taşkın ve köşeleri yuvarlatılmış bir görünüme sahiptir. Girişin iki yanında birkaç mekân daha vardır. Avluya açılan mekânların hemen arkasındaki dikdörtgen mekanlar beşik tonozla örtülü olan yer ise insanların konaklaması içindir. Öndeki mekânlar içe dışa açılır şekildedir. (Köşedekiler hariç) Mekânlar genelde küçük kare veya dikdörtgen halindedir. Bu şema, Selçuklulardaki ilk camileri oluşturması bakımından da büyük bir öneme sahiptir. Yapının içinde, tuğladan süslemeler vardır. Bitkisel dolgulu geometrik süslemeler ve çiçekli kufi yazılar görülür.
9. Sultan Behram Şah Minaresi:
1117-1149 yıllarda Gazne şehrinde yaptırılmıştır. Diğerine göre daha sade süslenmiştir. Eski yazıtlarda Sultan Mahmut’a ait olduğu kabul edilmiş ve zafer kulesi olduğu söylenmiştir. Ancak daha sonra kitabesi bulunmuş ve Sultan Behramşah’a ait olduğu anlaşılmıştır. Üst tarafında silindirik bir bölüm varmış; fakat şu anda yıkılmıştır.
Süsleme tarzı, diğerlerinden biraz daha farklıdır. Daha uzun dikdörtgenler halindedir. Bu kısım, tuğlaların değişik tarzda yerleştirilmesiyle süslenmiştir. Üst kısımda yazı kitabesi de vardır. Bu da sekizgendir. Üzeri levhalar halinde süslenmiştir.
10. Sultan III. Mesud Minaresi:
1115.yıllarda Gazne’de yapılmıştır. Gövdesi yekpare olmayan bu minarenin alt kısmındaki bazı süslemeler tamamlanmamıştır. Alttaki gövde, en geniş kısmı olup keskin 8 köşeli yıldız şekline sahip olduğu ve üst kısmının ise silindirik biçimde olduğu rivayeti tarih kitaplarında yerini almıştır.
En altta taştan bir kaidesi vardır. Yüzeyleri, kare şeklinde panolarla işlenmiştir. Bunlar terracota tekniğiyle yapılmıştır. Panolar içinde bitkisel motifler ve yazılar vardır. Diğer alanlar geometrik motiflerle kaplıdır. Geometrik motifleri daha çok göze çarpan yapıtın üstteki silindirik kısımda da geometrik ağırlıklı süsleme ve kufi kitabelere fazlaca rastlanılır.
11. Sultan III. Mesud Sarayı:
Günümüz Afganistan sınırları içersinde 1112 yılında yapılmıştır 1957-1958 yıllarında başlayan kazılarda İtalyan arkeologlar tarafından çıkarılmıştır. Bir mihrap nişi üzerinde bulunan bir yazı ve tarihten dolayı III. Mesut dönemine ait olduğu kabul edilmiştir. Yazıda 1112 tarihi vardır. Ayrıca Hüseyin Bin Mübarek adı yer almaktadır. Bu muhtemelen yapının mimarının adıdır. 4 eyvanlı bir avluya sahip olup mekanlar avlu etrafındadır. Muhtemelen güneyinde taht salonu olan sarayın bazı duvarları düzensizdir. Avlunun bir köşesinde 4 ayaklı, dikdörtgen, düz çatılı bir cami olduğu düşünülmüştür. Avlu 50.60×31.90 ölçülerindedir. Duvarlarda süslemeler vardır. Özellikle avlusunda, üst tarafta terracota ve ştuko süslemeler görülür. Avluyu çeviren duvarların altında süslemeli mermer levhalar vardır. Bunlar 44 tanedir. Levhaların üst tarafında çiçekli kufi kitabe şeridi, ortada lotus ve rumi süslemeler, en üstte de kıvrık dal motifleri vardır.
Gazneli döneminin dinî, siyasî, medenî ve kültürel özellikleri
a) Gazneli devlet teşkilatında İslâm müesseselerinin yanında, İslâm’ın kabulünden önceki dönemlere ait bir takım uygulamar da görülmektedir. Bu sebeple Gazneliler, Türk-İslâm devlet teşkilatı sentezinin en iyi temsil edildiği ilk Türk devletlerinden birisidir. Nitekim Selçuklu veziri Nizâmü’l-Mülk, Siyâsetnâme’sinde sık sık onların devlet teşkilatından örnekler vermiştir. Bu özelliği ile de Gazneliler hiç şüphesiz kendinden sonra kurulan Müslüman-Türk devletlerine de örnek olmuştur.
b) Kuzey Hindistan fetihlerini başlatarak, İslâm dininin yeni bölgelere yayılmasına zemin hazırlamışlardır. Bu şekilde de daha sonraki Hindistan fetihlerinin yolunu açma şerefine nail olmuşlardır.
c) Hint dünyası kültürüyle ilk defa doğrudan temas kuranlar olarak tarihe geçmişlerdir.
d) Hindistan’da İslâm dininin yayılmasını sağlamakla, bu bölgede Kutbîler (603-608/1206-1211), Babalananlılar (665-689/1266-1290), Kalaç Sultanlığı (594-938/1197-1531), Tuğluklular (720-8171320-1414) ve Babürlüler (933-1275/1526-1858) gibi Müslüman-Türk devletlerinin kuruluşuna zemin hazırlamışlardır. Ayrıca Gaznelier, asırlar sonra kurulacak günümüz Pakistan’ın kurulmasında birinci derecede etken olmuşlardır. Dolaylı olarak da Bangladeş’in ortaya çıkışı da aynı açıdan değerlendirilebilir.
e) Siî Büveyhîler, Karmatîler ve putperestlerle mücadele ederek, Ehl-i sünnet inancının savunucusu olmuşlardır.
f) Sultan Mahmud ve Mesud hafızalarda halk kahramanları olarak yerleşmişlerdir. Hatta Sultan Mahmud daha sonraki İran edebiyatında adalet ve insaf timsali meşhur bir hükümdar olarak yer almıştır.
KAYNAKÇA
BEYHAKÎ, Ebû’l-Fazl Muhammed, Târîh-i Beyhakî, tsh. Azizullah Ali Zâde, Tahran, 2008
BOSWORTH, Clifford Edmund, The Ghaznavides, Çev. Hasan Anuvşa, Tahran, 1385/2006.
CÛRFEDAKÂNÎ, Ebu’ş-Şeref Nâsıh b. Zafer, Terceme-i Târîhi Yeminî, Tahran, 1986.
ÇAĞATÂYI, Abdullah Muhammed, “Âsâr-ı Mimârî Devre-i Gaznevi der Pakistan Bahtarî,
Hilâl, sayı: 3, yıl: 1332/1993, s, 50-53
GERDÎZÎ, Ebû Saîd Abdulhay b. Dehâk b. Mahmud, Zeynü’l-Ahbâr/ Tarih-i Gerdîzî, Tsh.
Haşiye Talîk, Abdulhay Habîbî, Tahran, 1363/ 1984.
GUBÂR, Mîr Gulâm Muhammed, Coğrafya-yı Tarihî Afganistan, Tsh. Ferit Bijend, Kabil,
1386/2007.
HALİLÎ, Üstâd, Saltanat-ı Gazneviyân, Kabil, 1333/1954.
Hamevî, Yâkût b. Abdullah, Mucemü’l-Büldân, Beyrut, ts., I-V.
HÂŞİMÎ, Yusuf Abbas, Successors of Mahmûd of Ghazna in Political, Cultural and
Administrative Perspective, First Edition, Karachi, 1988.
MERÇİL, Erdoğan, Gazneli Devleti Tarihi, T.T.K. Yay., Ankara, 1989.
MÜSTEVFÎ, Hamdullah, Tarih-i Güzide, ba İhtimam-ı Hüseyin Nevâyi, 1381/2002.
NİZÂMÜ’L-MÜLK, Siyasetnâme, Haz. M. Altay Köymen, T.T.K. Yay., Ankara, 1999.
ŞEBÂNKÂRE-Yİ, Muhammed b. Muhammed, Mecma’u’l-Ensâb, Tash. Mîr Haşim
Muhaddis, 1363/1984.
PALABIYIK, Hanefî, Valilikten İmparatorluğa Gazneliler, Ankara, 2002.