‘Edebiyat’ Bölümü Arşivi

Türkmen Düşünürü Mahtumkulu’nun Dönemi

May 2nd, 2014 Tarihte admin Tarafından Bilim, Edebiyat Bölümünde Yayınlanmıştır | Yorum Yok
Y. Kor,  05.12.2013, Türkmen Düşünürü Mahtumkulu’nun Dönemi
Büyük Türkmen şair ve düşünürü Mahtumkulu Feragi 1733’de doĝmuş ve1790’da ölmüştür. Ancak son zamanlarda Türkmenistan Cumhuriyeti‘nde ve Iran‘da Türkmen araştırmacılar tarafindan bulunan yeni belgeler onun doğum yılını 1724, ölüm tarihini de 1797 olarak göstermektedir. Doğum ve ölüm tarihleri tartışmalı olsa da, bu büyük şairin 18.yüzyılda karmaşık bir dönemde yaşamış bir aydın olduğu gerçeği inkar edilemez.
   Bilindiği gibi Mahtumkulu büyük ölçüde 1700 yılında doğan ve 1760’ta vefat eden babası Devletmemmet Azadi’nin etkisinde kalmıştır. Mahtumkulu’nun eğitimi üzerinde derin izler bırakan babası, yazdığı „Va’z-ı Azad“ adlı kitabında ilk kez olarak, Türkmen-lerin özgür bir Devlet kurması gerektiğiyle ilgili düşüncesini ileri sürmüştür. Burada, Mahtumkulu’nun siyasal, toplumsal düşüncelerinin de  büyük ölçüde Azadi’nin etkisi altında olduğunu belirtmek gerekir. Bunu Mahtumkulu’nun, babasının öğrencisi olduğunu vurgulamasından anlıyoruz:Du‘a kılsam cebr u cefa ekserdir ılm öwreden ustad kıblam pederdir
Mahtumkulu, İran Türkmenistanı’nda doğup yaşadığı için, yaşadığı dönem de İran tarihi ile yakından ilgilidir. 16. yüzyılda İran’da Safevi devleti kurulmuştur. Bu devlet şi’î mezhebini devletin resmi dini i’lan etmiştir. Safeviler 220 yıl boyunca İran nüfusunun büyük bir bölümünü kılıç gücü ile şi’îleştirmeyi başarmışlardır. Safevilerin, Afganlar tarafindan 1722’de yıkılışından sonra İran’da bir iktidar boşluğu ortaya çıkmıştır. Bu boş-luk sonraları Horasan’da, iktidarı ele geçiren Nadir Şah Avşar tarafindan doldurulmuştur.
  Safevilerden miras kalan şi’î-sünni çatışmasına son vermeyi Türkmen ve diğer sünnilere vaadeden Nadir Şah ömrünün sonuna dek bu yolda çalışmıştır. Bu dönemde Safeviler’den kaçıp Kara Kum çölünün kuzeyinde kendilerine sığınacak yer bulmuş olan Türkmenler de yurtlarına geri dönmüşlerdir. Bu dönüş ise İran Türkmenistanı’nın nüfus sayısının artmasında önemli rol oynamaya zemin hazırlamış, Türkmenistan’ın içinde de kimi değişikliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, Türkmenlerin Gökleng boyu (Mahtumkulu’nun mensup olduğu boy) bugünkü Günbed-i Kavus (eski adı Gürgen) şeherinin doğusuna göç etmişler, böylece Gökleng boyu Horasan bölgesinin sınırlarına yakın bir bölgeye yerleşmişlerdir. Bugün, Mahtumukulu ile babasının mezarları da bu bölgede, Aktokay‘da bulunmaktadır.
   Safevilerin çöküşüyle birlikte İran’da üç önemli güç ortaya çıkmıştır. Mekez ile Güney Afganistanlılar‘ın, Gürgen, Astarabad ve Mazenderan bölgeleri de Yomut Türkmenleri ile Kaçar Türklerinin eline geçmiş, Gökleng, Yemreli ve Alili Türkmenleri ile Avşar Türkleri de Horasan’a hakim olmuşlardır. Nadir Avşar, Türkmenler‘in yardmı ile 1729‘da, Afganları, Safevilerin başkenti Isfahan’da yendikten sonra, tüm İran’ı hükmü altına almıştır. Nadir Şah bu önemli zaferden sonra, Azerbaycan‘ın Muğan çölünde  büyük bir kurultay düzenlemiştir.1736 yılının Ocak ayında başlayan bu kurultayda, İran’ın çeşitli bölgelerinden yüz binden çok insan toplanmıştır. Bu toplantıya katılanların arasında, ayrıca Fransa, Vatikan, Rusya ve Osmanlı devletlerinin temsilcileri ile, Yahudi, Hrıstıyan ve Müslüman din bilginlerinin temsilcileri de katılmışlardır.
İran’ın çeşitli bölgelerinden kurultaya katılan temsilciler, Nadir’in şah olmasını ısrarla istemişlerdir. Nadir ise onlara bu ülkenin başlıca sorununun din ve mezhepten, daha doğrusu şi’î ve sünni kavgasından kaynaklandığını söyleyerek, temsilcilerin isteklerini geri çevirmiştir. Birkaç gün süren gergin tartışmalardan sonra, şartları, temsilciler tarafindan kabul edilen Nadir, İran‘ın şahı olmayı kabul ettiğini ilan etmiştir. 17 Şubat 1736‘da, kurultaya katılan tüm temsilciler tarafından bir anlaşma imzalanmıştır. Böylece, “mezhepsel reform” sayılan bir anlaşma sonuçlanmıştır. Bu olaydan sonra   9 mart 1736‘da Nadir Şah taç giymiştir. Nadir Şah, şi’î-sünni kavgasına son vermek konusunda, özellikle Türkmenlere söz vermiştir. Bu reformu gerçekleştirmek için, önce Osmanlı imparatorluğu ile ilişkiye girmiştir.
    Nadir Şah’ın 1747 yılında bir suikast sonucu öldürülmesiyle “mezhepsel reform” gerçekleşmese de, gösterilen çaba Türkmenler için büyük bir kazanç ve zafer olarak onların ulusal bilinç ve özgüvenlerini kat kat artırmıştır. Başka bir deyişle,  bu tarih (1736), Türkmen halkının tarihî bir olayda önemli bir rolü üstenmesinin bir kanıtı olmuştur. Mahtumkulu ile babası Azadi de böyle bir tarihsel, toplumsal ve siyasal ortamın ortaya çıkardığı önemli şahsiyetlerdir. Bu tarihî olayda Türkmen ulusal bilncinin oluşması sonucunda, geniş çapta bir ulusal uyanışa olanak sağlanmıştır. Bu uyanışın en belirgin örneği Azadi’nin Va’z-ı Azad adlı yapıtında dikkati çekmektedir. Daha önce belirtildiği gibi  Azadi’nin bu yapıtı oğlu Mahtumkulu için önemli bir kılavuz olmuştur.
Mahtumkulu’ya gelince, bütün şiirlerinde şi’îlerin birinci imamının yüce kişiliği derin bir saygıyla betimlenmektedir. Ayrıca, şairin divanında bir kez bile mezhepsel ayrımlara yer verilmemiştir; şi’î-sünni kavramları yerine de sürekli müslüman kavramı kullanılmaktadır. Bu da Mahtumkulu’nun Nadir Şah’ın projesini desteklemesinin açık bir göstergesidir.
   Nadir Şah’ın öldürülmesinden 3 yıl sonra, Türkmenistan’da olduğu gibi, İran’da ve Afganistan’da da yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde, Mahtumkulu 16-17 yaşındayken, İran’da yeniden üç rakip güç ortaya çıkmıştır: Azerbaycan, Merkezi İran ve güney bölgeleri, üçüncüsü de  Astarabad Kaçarları ile Yomut Türkmenlerinin egemen oldukları bölgelerdir. Bu arada, Gökleng Boyu (Mahtumkulu’nun boyu), Afganistan‘ı Iran’dan ayıran Ahmet Şah Dürrani ile bir birlik kurmaya çalışmıştır. Mahtumkulu bu birliği kolaylaştırmak için Ahmet Şah için “Arş-ı A‘lâya” adlı şiirini yazmıştır. Ahmet Şah Dürrani, Sebzevar şehri yakınında Yomut-Kaçar birliğine yenilip Afganistan’a çekilmek zorunda kalmıştır. Bu durum Mahtumkulu’yu hayal kırıklığına uğratmıştır. Mahtumkulu’nun bu dönem Afganistan’a gidip geri gelmeyen kardeşi Abdullah ve savaşta ölen Çavdır Han için yazdığı ağıtı andıran şiirleri bugün şu adlarla bilinir: “Bular Gelmedi”, “Abdullah” ve „Çavdır Han Üçin“. Bu şiirler şairin ruhsal durumunu etkileyici bir biçimde tasvir etmektedir. Ilginç olan Mahtumkulu’nun da iki kardeşi gibi Ahmet Şah ordusuna katılmak istemiş olmasıdır. Babası şairin bu isteğine karşı çıkmış ve onun Afganistan’a kardeşlerinin peşinden gitmesine izin vermemiştir. Bu konu Mahtumkulu’nun “Oğlum- Azadim” adlı şiirinde işlenmistir.
Bu olaylardan sonra Mahtumkulu, türkmenler‘in birleşmesi için yılmadan çalışmaya başlamıştır. Şairin çabaları “Öni Ardı Bilinmez”, „Gökleng” gibi şiirlerinde yansımıştır.
Mahtumkulu’nun, Türkmenler’in birleşmesiyle ilgili çabaları ve arzusu sonuçsuz kalınca, onun yaşamında köklü bir degişme olmuştur. Bu değişme şairin bazı şiirlerinin içeriğinde sezilmektedir. Şairin, hayatının bu döneminde dînî, ahlâkî ve tasavvufî şiirler yazmaya önem verdiği dikkati çekiyor. Mahtumkulu bu tür şiirlerinde daha çok Türkmen halkının dînî yönden maneviyatını yükseltmeyi amaçlamıştır.
    Bu yazıda Mahtumkulu’nun çağından ileri bir düşünür olduğunu, yaşamının çeşitli dönemlerinde kendi halkını, toplumunu ve yurdunu düşünerek şiirler yazan bir şair ve düşünür olarak babasının yolunu izlemiş ve özgür bir Türkmen Devletinin kurulması uğrunda tüm gücüyle çaba göstermiş olduğunu yansıtmaya çalıştık.%
Kaynaklar: 1-TSSR-nin Tarihi, Aşkabat, Ilım 1959. 2- Mahtumkulu‘nun Divani“, Aşkabat, Ilım 1986.
 3- Abdulgafur ahund Ahengeri, „Türkmenler tarihi“ , Gonbad Kavus 1381şemsi / 2002.
 4-„İran‘ın 18.Yüzyıla Kadar Tarihi“, Kerim Keşaverz tercümesi, Tahran Universitesi, 1346 Şemsî
 5- Annadurdu Onsori,“ Mahtumkulu‘nun Hayatı ve Dönemi“ (makale), 2013.

Ey Yigit

January 9th, 2012 Tarihte admin Tarafından Edebiyat Bölümünde Yayınlanmıştır | Yorum Yok

Ey yiğit kendini kımıldatsana
Bu gaflet uykudan uyanmak lazım
Yerinden kalkıp, durup baksana
Düşünmek vakti değil, iş etmek lazım

Yıkılan elinden tutup kaldırsan
Yetimler başını okşayıp güldürsen
Gücünü gayretin halka bildirsen
Okuyup, okutup, öğretmek lazım

Geçmişten ders al, geleceği atla
Değerli dostların her zaman yadla
Kötü hainlerin, kökünü odla
Odlayıp, çürütüp, kurutmak lazım

Ayağın keserler olsa düşmanın
Namerde baş eğme çıksa da canın
Ey yiğit sen mertsin sakla imanın
Haini aleme güldürmek lazım

Yamanlar cezasın Rabbimiz versin
Sen iyilik et, Allah’ın bilsin
Zulmetme, zulüm görme ne etse etsin
Allah’a sığınıp, sabretmek lazım

Yamanlar ayağa diken de batar
Gücü yetmese de yaman söz atar
Sözünü dinleme oturup yatar
Ama yaman ite kaç demek lazım

Kuyaş ne işin var kötü insanla
Allah’ım Rahimdir her müslümana
İmanımız var o pak Kur’an’a
Okuyup yolundan yürümek lazım

 

Nur Muhammed Kuyas KARiZADA

Türkmen Atasözleri

December 7th, 2011 Tarihte admin Tarafından Edebiyat Bölümünde Yayınlanmıştır | 1 Yorum


Dr.Deniz Turkmen oglu

1. Abıray gaçsa tutdurmaz.
Saygınlık kaçarsa bulunmaz.

2. Abıray gidenden, bahtı hem gider.
Saygınlığı kaybolanın, bahtı da kararır.

3. Aca gazan astırma, üşüyene odun yakdırma.
Aça kazan astırma, üşüyene odun yaktırma.

4. Acala dova yok, akıla bela.
Ecele çare, akıllıya bela yok.

5. Acı gepletme, doku derletme.
Acı konuşturma, toku terletme.

6. Acıksan çopana, susasan deyhana bar.
Acıkınca çobana, susayınca çiftçiye var.

7. Acısı bolmayanın, süycisi hem bolmaz.
Acısı olmayanın, tatlısı da olmaz.

8. Acı söz okdan yaman.
Acı söz oktan kötü.

9. Aç at yol almaz, aç it av.
Aç at yol almaz, aç it av.

10. Açda algin, beğe bergin bolmasin.
Açta alacağın, beye de borcun olmasın.

11. Açılan solar, ağlan güler.
Açılan solar, ağlayan güler.

12. Açlık cebrini çekmedik, dokluk gadrını nebilsin.
Açlık cefasını çekmeyen, tokluğun kıymetini bilmez.

13. Aç palar, tok geğirir.
Aç esner, tok gegirer.

14. Aç tovuk düyşünde dane görer.
Aç tavuk rüyasında darı görür.

15. Adam bolcak çağa, bokundan belli.
Adam olacak çocuk, kakasında bellidir.

16. Adam yağşısı sofi bolar, ağaç yamanı sokı.
İyi insan sofi olur. Kötü ağaç havan olur.
17. Ağlamadık oğlana emcek yok.
Ağlamayan çocuğa meme verilmez.

18. Ağlasa inem ağlar, galani yalan ağlar.
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.

19. Ağşamın hayrından, ertirin şeri yegdir.
Akşamın hayrından sabahın şeri yeğdir.

20. Akıllı, edebi, edepsizden övrener.
Akıllı, edebi, edepsizden öğrenir.

21. Bağa bak üzüm bolsun, iymeğe yüzün bolsun.
Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.

22. Barını beren utanmaz.
Varını veren utanmaz.

23. Baş daşa değmese, akıl başa gelmez.
Baş taşa çarpmasa, akıl başa gelmez.

24. Başganın ovurcundan su içen ganmaz.
Başkasının avucu ile su içen kanmaz.

25. Baş sağlığım, dünya baylığım.
Baş sağlığım, dünya varlığım.

26. Batır bir öler,gorkak mün.
Kahraman bir kere ölür, korkak bin kere.

27. Bay acıganda iyer, garip tabanda.
Zengin acıkınca yer, fakir bulunca.

28. Beladan heder, heder etmesen eder.
Beladan sakın, sakınmazsan yakar.

29. Benda gaçsan tutularsın, hudaya gaçsan gurtularsın.
Kula sığınırsan tutulursun, Allah’a sığınırsan kurtulursun.

30. Berenden al, vurandan gaç.
Verenden al, vurundan kaç.

31. Beterin beteri bar.
Beterin beteri var.

32. Beyiğin önünden geçme, gatırın ardından.
Büyüğün önünden geçme, katırın arkasından.

33. Bilen bilenini işler, bilmedik barmağını dişler.

34-Bilen bildiğini yapar, bilmeyen parmağını ısırır.

35.Ak gün agartır, kara gün karartır.

36.Ateşi karıstırırsan söner, komsunu rahatsız edersen göçer

37.Bal attlı, çocuk baldan tatlı.

38.Bakıgın driliği suyla mümkündür.

39.Cefa çeken vefa görür.

40.Çobanın ayağı yetişmezse sopası yetişir.

41.Çocugu büyüten, atı yetiştiren bilir.

42.Çocuk düşe kalka büyür.

43.Dağı taşı yel bozar, dostların arasını söz bozar.

44.Dmala damla göl olur, hiç damlamazsa çöl olur.

45.Emeğin oldugu yerde daima bereket vardır.

46.Eski düşman dost olmaz.

47.Gönlü açık olanın yolu da açık olur.

48.Gönül sıgarsa gövde de sığar.

48.Her yurdun avını kendi tazısıyla avla.

49.Kazana yanaşırsan karası bulaşır, kötüye yanasırasan

belası bulaşır.

50.Kendini övenin ipi çürük olur.

51.Keskin kılıç yanan ateştir.

52.Kurt yavrusu evcil olmaz.

53.Misafirin önüne aş koy, iki elini boş koy.

54.Ölü arslandan diri sıçan iyidir.

55.Rüzgarlı gün yürü, yagışlı gün yat.

56.Sabah kalk atanı gör, atandan sonra atını gör.

57.Sahtekarın ydi millete zararı dokunur.

58.Serpilmeyen tohum yesermez.

59.Suyun yavaş akanından, yüğüdün yere bakanından kork.

60.Uyuyan yılanın kuyruğuna basma.

61.Yabani gül yaş da olsa dikeni kurudur.

62.Yazın yatan ksın ağlar.

63.Yenilen güreşe doymaz.

64.Yiğide savaş bayramdır.

65.Yola çıkarsan yoldaşını hazırla.

66.Çürük tahta çivi tutmaz.

67.Gözden ırağ, gönüldenn de ırağ olur.

68.Boş çuval dik durmaz.

69.At almadan ahırını yap.

70.Bugünün yumurtası yarının tavugundan iyidir.

71.Her renge giren, hiçbir seyden utanmaz.

72.Dogru adamlar vuruş, alçak adamla yarışma.

73.Sürü boş dönünce, topal keçi başa geçer.

74.Halkın kadrini bilen, kendi kadrini bilir.

75.Susan ağız konuşan ağzı yener.

76.Yüz defa okursan ezberlersin, bin defa okursan hiç
unutmazsın.

77.Ayakkabım dar olduktan sonra, dünya geniş olmus neme gerek?

78.Mollanın anlattıgını yap, yaptıgını yapma.

79.Kızınla yurt kurasın, oglunla ordu olasın.

80.Testinin içinde ne varsa, agzından o dökülür.

81.Göç yolda dizilir.

82..Su Türkmenin hayatıdır, at kanatları, halıysa ruhu.

83.Akıllı düşünene kadar, deli işini bitir
 

Türkmen Türkçesi

October 29th, 2011 Tarihte admin Tarafından Edebiyat, Kültür Bölümünde Yayınlanmıştır | Yorum Yok

Türkmenceyle ilgili ilk ayrıntılı bilgilere, bazı şarkiyatçıların 19. yüzyılda yaptığı çalışmalarda rastlanmaktadır. Ekim devriminden sonraki yıllarda S. Ağabekov, A. Alıyev ve İ. Belyayev gibi kimseler tarafından Türkmence üzerine bazı kılavuz kitaplar hazırlanmıştır. Ancak bütün bunlar, günümüz araştırmacılarına ışık tutacak özellikte olmayıp sadece tarihî öneme sahiptirler. Türkmence ile ilgili ilk önemli eserler, 1920’li yılların sonuna doğru yayımlanır: M. Geldiyev ile G. Alparov, Türkmen Türkçesi grameriyle ilgili bir eser neşrederler. A. P. Potseluyevskiy, Türkmenceyi öğreten bir kılavuz kitap yayımlar. A. Alıyev ve K. Böriyev, Rusça-Türkmence sözlük hazırlarlar. Bu üç eserin yayın tarihi 1929’dur.

1930’lu yıllarda özellikle Türkmen dili ve edebiyatıyla ilgili ders kitaplarının yazılmasına ağırlık verilmiştir. 1940’lı yıllarda Türkmence imlâ kılavuzu hazırlanmış, Türkmenceyle ilgili daha ayrıntılı araştırmalar yapılmıştır. 1948 yılından sonra Sovyet dilcilerinin gözetiminde Türkmence üzerine doktora çalışmaları başlatılmıştır. Doktora yapmaya başlayan ilk Türkmen dilcileri, P. Azimov, M. N. Hıdırov ve Z. B. Muhamedova’dır. Sonraki yıllarda, daha fazla Türkmen dilcileri ve edebiyatçıları yetişmeye başlar ve araştırmalar derinlik kazanır. Bir yandan Türkmencenin grameriyle ilgili eserler yayımlanır, bir yandan da edebî eserler üzerinde yapılan incelemeler neşredilir.

Türkmenler; yazılı edebiyatlarının başlangıcından (18. yüzyıl) 1928’e kadar Arap, 1928-1940 yılları arasında Lâtin, 1940’tan sonra da Kiril alfabesini kullanmışlardır.

Türkmenistan Meclisi, 12 Nisan 1993 tarihinde aldığı bir kararla, Lâtin alfabesini esas alan yeni Türkmen alfabesine geçmeyi kabul etmiştir. Bu karara göre yeni alfabe, 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren resmen kullanılmaya başlanmış; daha sonra alınan bir kararla birkaç harfte değişiklik yapılarak 1 Ocak 2000’de bütünüyle Lâtin alfabesine geçilmiştir.

Sovyet döneminde, edebî dil için Yomut ve Teke ağızları esas alınmış, ancak Türkmen aydınları bütün ağızlardan faydalanmayı prensip edinmişlerdir. Bu çizgide gelişen Türkmenceyle yazan birçok şair ve yazar yetişmiş ve bunlar zaman zaman kendi ağızlarında bulunan bazı kelimelere de eserlerinde yer vermişlerdir.

Türkmencenin birçok ağzı bulunmaktadır. Söz konusu ağızlar, şu şekilde sıralanabilir: Yomut, Teke, Ersarı, Sarık, Salır, Gökleñ, Çovdur, Alili, Nohur, Garadaşlı, Änev, Yemreli, Hasar, Ata, Nerezim, Çandır, Mukrı, Sakar, Bucak, Olam, İğdir, Surhı, Düyeci, Hatap, Eski, Bayat, Hıdırili, Mehin, Çärcev, Mürçe, Kıraç, Burkaz, Mücevür ve Arabaçı.

Bünyesinde eski Oğuzcaya ait unsurları barındıran Türkmence, Çağataycanın tesirinde gelişmiş bir yazı dili olduğu için Türkçenin doğu ve kuzey kolunda yer alan lehçelere ait özellikler de taşımaktadır. Batı Türkçesinin diğer kollarında kelime başında “v-” bulunduran kelimeler Türkmencede “b-“lidir: baar “var”, bar– “gitmek”, ber– “vermek”. Öte yandan Batı Türkçesinin diğer kollarında ol- fiilinin başında “b-” bulunmazken Türkmencede bu fiil, Kuzey ve Doğu lehçelerinde olduğu gibi, bol– şeklindedir.

Arapça ve Farsçadan alınma kelimelerde bulunan “f” ünsüzleri Batı Türkçesinin diğer kollarında korunurken Türkmencede, Kuzey ve Doğu lehçelerinin birçoğunda olduğu gibi, sistematik bir şekilde “p”ye dönmektedir: Far. fermân > Tkm. permaan “ferman, emir”, Ar. fikr > Tkm. pikir “fikir, düşünce”, Far. hefte > Tkm. hepde “hafta”, Ar. insâf > Tkm. ınsaap “insaf, vicdan”.

Türkmence, bunların dışında birçok özelliğiyle Batı grubuna giren diğer lehçelerle benzerlik göstermektedir.

Türkmencenin kelime hazinesini, Türkçe kelimelerin yanı sıra Arapça, Farsça ve Rusça kelimeler oluşturmaktadır. Ekim devriminden sonra Arapça ve Farsça kelimelerin geçişi dururken Rusça kelimelerin sayısı hızlı bir şekilde artmıştır.

Türkiye Türkçesinin dışındaki Batı grubu Türk lehçelerinde Rusça kelimeler bakımından bir ortaklık söz konusudur. Türkiye Türkçesinde ise, onlardan farklı olarak Fransızca ve İngilizce kelimeler bulunmaktadır.

Türkmence, ana Türkçedeki aslî uzunlukları en iyi koruyan Türk lehçesidir. Aslî uzunluklar, Türkmence kelimelerin ilk hecesinde bulunurlar: aaca– “acımak; ekşimek”, aağı “ağıt”, äädik “çizme, edik”, daağa– “dağılmak”, gaaba– “etrafını çevirmek”, gaabak “göz kapağı”, mooncuk “boncuk”, ooba “köy”, oodun “odun
Khudayberdi SADAT