TÜRKMEN DÜĞÜNÜ

 

Düğünler tarihin derinliklerinden günümüze uzanan bir gelenektir. Oyunlar oynanır, yemekler yenir, gönüller şenlenir. Damat tarafının sevinç gözyaşları oyunlarına tempo tutar. Gelin tarafının sevinçli fakat buruk halleri gelin çıkarılırken gözyaşlarında billurlaşır. Şükür çocuğumuzu yüz akıyla mürüvvet alemine yolcu ettik. Bu mutluluk her iki ailede yaşanır. Gelinle-damadın kavuşma arzusu, kalp atışlarında kendini gösterir. Kan hızlı pompalanır. Yüzleri halk tabiriyle kırmızı gül kesilir. Çünkü heyecan zirvededir. Genç çiftin buluşması gül ve bülbülün kavuşma anına benzer . Bu buluşmadan ocak tutar. Tutulan ocak devlettir. Yeni bir hayat ve hayat sahipleri doğar, ev şenlenir, misafir gelir, ağırlanır ve yolcu edilir.

Bu ilk insan Hazreti Adem ve Havva ebeveynimizle başlamış. Yol yol, tel tel oluk olmuş, tarihin derinliklerinden günümüze akmıştır. Biz bir köprü oluşturuyoruz bu güzel gelenek için. Geçmişle gelecek arasında kültür köprüsü. Kültür kavramının kapsadığı manada çok örf ve adetler vardır, gelenekler vardır bu kavramın baş köşesinde. Düğünlerimiz bu geleneklerin içinde boy gösterir. Bir çiçek gibi sümbül verir. Çünkü düğünle iki sevgi, iki sevgili, iki can yoldaşı, yeni hayatın ve ailenin iki temel taşı bir araya gelir.

Türklerde bir söz vardır. “Askerlik yapmayana kız verilmez.” Türkmenlerde de buna benzer bir söz vardır. “Ocak kuramayan erkeğe kız verilmez.” Bu iki kardeş söz, toplum içinde ciddî bir sosyal gerçekliği dile getirmekteler. Ocak aile sembolüdür. Ocağı tutturamayan kişi ailesini de geçindiremez kanaati hakimdir. Türk toplumlarında ocak evin bereketidir, ocak devlettir. Ocak tütecek, aş pişecek. “Pişen aştan kurdun, kuşun nasibi vardır.” diye bir söz vardır. Kurdun yeri belli değildir, kuş uçup gider. Yeri belli olmayan ve konup göçenlik bu sözde vurgulanıyor. Bu vurgulanmada misafir kastediliyor. Misafir tüten bacaya yani yanan ocağa gelir. Türkmen, ocağım şenlensin diye düğün (toy) yapar. Alacağı gelinin ölçüsü bellidir. “Gelin devletli bir aileden mi? (misafir ağırlayan soydan, bir aileden mi?)” sorusuna müspet cevap alırsa, düğün yapılır. Toydan sonra genelde genç çifti ayırırlar. Evlerini kursunlar. Ocak tuttursunlar. Bir an önce tecrübe kazansınlar. Sağlam bir aile yuvasına sahip olsunlar. Çocukları olunca da “Yahşi Ulu” dedikleri soyun, ailenin büyüğü ad koyar. Geçmişten günümüze dek, her şeyde olduğu gibi, Türkmen düğünleri de, zaman, zemin ve yörelere göre farklılık arz etmektedir. Farklılıklar olmasına rağmen, neticede iki kişi bir araya gelip yuva kurmaktadır. Oğlan evlenme çağına gelince uygun kız bulunur. Oğlan kızın obasına (köyüne) veya beldesine gider, kızı araştırır. İyi istihbaratı alınca da yengesine veya başka bir aracıya “Bana uygun görülen kız, bence de uygundur.” der. Oğlan tarafı gelin adayının evine gidip isteklerini açıklarlar. Anne tarafından kıza duyurulur. Kız hemen cevap vermez. İki üç gün sonra yine oğlan tarafı gelin adayının evinin yolunu tutarlar. O zamana kadar kız da gerekli istihbaratı almıştır. Sonuç iyi ise “Oğlanla konuşmak istiyorum.” der. Belirlenen vakitte yeni yuvanın genç adayları buluşur, konuşur, birbirlerini beğenirlerse, “Evet, biz büyüklerimizin münasip gördüğü bu evlenmeye evet diyoruz.” derler. Tabi bunu ulu orta söylemezler. Örf âdete göre kız dışarıya çıkarılır ve sorulur. Kız da annesine “Eğer senin ve babamın rızası varsa, ben de razıyım.” der. Bundan sonra artık iş büyüklere kalır. Kısa bir tarih belirlenir. Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V.) “Hayırlı işlerde acele ediniz.” buyuruyor.

Türkmen halkı bu buyruğu başına taç yapmıştır. Düğünden önce kızın ailesi başlık ve kız için gerekli çeyizi ister. İki aile bunu belirler. Düğüne bir hafta kaldığında, oğlan tarafı haftanın Çarşamba günü kıza takı takmaya giderler. Takılar takılır. Kız evinde oyunlar oynanır. Yemekler yenir. Bu esnada kız evine bir araba odun, iki koyun, bir çuval un, 10 kg. şeker, 10 kg. sıvı yağ, 5 kg. çay, 25 metre kumaş hediyelik getirilir. Cuma günü kız evinde düğün olur. Oyunlar oynanır, masalar atılıp, yemekler yenir. Kız saçlarını iki örük yapıp öne salar. Oğlan tarafını bekler. Bu beklemede sırtında gurba vardır. Gelin ve damat çiçeklerle süslenmiş özel yerlerine otururlar. Yemekler yenir. Oyunlar oynanır. Getirilen hediyeler gelin ve damada verilir, tebrik edilir. Cumartesi günü öğle vakitlerinde gelin alınıp damat evine götürülür.

Oğlan evinde de yemek masaları kuruludur. Masada çok şey vardır. Yemekten sonra oyunlar oynanır, kekler yenir, damat ile geline hediyeler verilip, tebrik edilir. Pazar günü büyük bir konvoyla gelin, baba evinden alınır. Kızın yengesi, gelinin sağ ayağına, sağ eline ve başına yağlık bağlar. Damat gelir, gelin çıkarılır. Düğün alayı oğlan evine gelince, damda görevli kişi, aşağıya bir paket oyuncak saçar. Çocuklar bu oyuncakları kapışırlar. Gelinin bindiği taşıttan indirilmesi için, kayınpeder şoföre para olarak bahşiş verir. Kayınpeder ve kayın valide gelinlerini alnından öpüp, “üzerlik” denilen otu nazar değmesin diye yakarlar. Gelin eve girmeden önce, yollarına iki tabak konulmuştur. Bu tabakların birincisi damada, ikincisi geline kırdırılır. Bu onların mutluluklarının sembolüdür. Gelin sağ ayağı ile eve girer. Gelinin oturacağı yere yengesi oturmuştur. Çünkü bahşiş alacaktır. Damat ve gelin tebrik edilerek mutluluk dileklerinden sonra düğün alayı dağılır. Akşam kuşak çözme oyunu vardır. Damadın arkadaşları damadın beline büyük bir yağlık açılmayacak şekilde kör düğüm atarak bağlarlar. Ayağına çizme veya bot giydirirler. Bu haliyle gelinin önüne oturturlar. Hep birlikte “Haydi gelinin gücünü görelim.” diye bağırırlar. Gelin ve yanında duran kızlar bunu çözerler. Damadın arkadaşları damadın bir düğmesini koparıp “Gelin dikebilir mi?” derler. Gelin bunu diker. Damat bundan sonra belinden çözülen kuşakla herkesi kovar. Gelinle başbaşa kalır. Anne onlara yemek getirir. Gerdeğe girilir. Bazı yörelerde bir hafta, bazı yörelerde de kırk gün sonra gelin baba evine el öpmeye gönderilir. Biz de onlara mutluluklar dileriz.

 Hazirlayan: Abdul Fettah NOOR

Yorum Yapın


− seven = 2